Romatolojik Hastalıklar: Tanı, Tedavi ve Yönetim Yöntemleri

Romatolojik Hastaliklar

Romatolojik hastalıklar, eklem, kas, kemik ve bağ dokularını etkileyen, genellikle kronik seyirli ve iltihaplı olan hastalıklardır. Bu hastalıklar, çoğunlukla vücutta ağrı, şişlik, sertlik ve fonksiyon kaybı gibi belirtilerle kendini gösterir. Romatolojik hastalıkların doğru bir şekilde tanınması, tedavi edilmesi ve yönetilmesi, hastaların yaşam kalitesini doğrudan etkileyebilir. Tedavi sürecinde erken teşhis büyük önem taşır. Bu yazıda, sık görülen romatolojik hastalıklar hakkında ayrıntılı bilgi verecek ve tedavi yöntemleri ile ilgili bilgilendirmelerde bulunacağız.

1. Romatoid Artrit (RA)

Romatoid artrit, halk arasında eklem romatizması olarak bilinen, iltihaplı bir hastalıktır. Eklemlerde ağrı, şişlik ve sertlik ile belirti verir ve tedavi edilmediği takdirde eklemlerde deformiteye neden olabilir. Romatoid artrit, özellikle el ve ayak eklemlerini etkiler ve zamanla eklemdeki kıkırdakları tahrip ederek hareket kısıtlılıklarına yol açabilir. RA’nın tam nedeni bilinmemekle birlikte, genetik faktörler, çevresel etmenler ve sigara içmek hastalığın gelişiminde önemli rol oynar.

RA hastalığında, kan testleri ile tanı konulabilir. Romatoid faktör ve anti-CCP gibi antikor testleri, hastalığın tanısında ve izlenmesinde kullanılır. Ayrıca, C-reactive protein (CRP) gibi iltihap belirteçleri de hastalığın aktivitesini takip etmek için faydalıdır. Romatoid artrit tedavisinde ilaçlar, fiziksel terapi ve yaşam tarzı değişiklikleri ön plandadır. Tedavi edilmediğinde, hastalık eklem dışı organları da etkileyebilir. Akciğerler ve nadiren kalp gibi organlar tutulabilir, bu nedenle RA’lı hastaların düzenli kontrolleri önemlidir. Modern tedavi yöntemleri sayesinde, RA hastaları uzun süre sağlıklı bir yaşam sürdürebilir.

2. Ankilozan Spondilit (AS) ve Spondiloartritler

Ankilozan spondilit, genellikle omurga, pelvis ve büyük eklemleri etkileyen iltihaplı bir romatizmal hastalıktır. AS hastaları, omurgalarında ağrı, sertlik ve hareket kısıtlılığı yaşarlar. Hastalık ilerledikçe, omurlar birbirine kaynaşarak hareket kısıtlılığına yol açabilir. Bu hastalık, genellikle genç erkeklerde daha sık görülür ve ailesel yatkınlık gösterir. HLA-B27 genetik faktörü, AS’nin gelişiminde önemli bir rol oynar, ancak tek başına tanı koydurmaz.

AS hastalığının belirtileri arasında, sabahları geçmeyen sırt ağrıları ve pelvik bölgede ağrı yer alır. Tedavi, ağrı kesiciler ve anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ’ler) ile başlanır. Eğer hastalık bu tedavilere yanıt vermezse, biyolojik tedavi seçenekleri devreye girer. Bu tedavi seçenekleri, hastalığın ilerlemesini durdurabilir ve yaşam kalitesini iyileştirebilir. Göz tutulumu (üveit) ve bağırsak hastalıkları da AS hastalarında sıklıkla görülür.

3. Sistemik Lupus Eritematozus (SLE)

Sistemik lupus eritematozus, bağışıklık sisteminin vücudun kendi dokularına saldırdığı kronik bir hastalıktır. Lupus, cilt, eklem, böbrek, kalp, akciğer ve sinir sistemi gibi birçok organı etkileyebilir. Kadınlarda daha sık görülen lupus, genetik faktörlerin yanı sıra çevresel etmenler, stres ve bazı ilaçlar tarafından tetiklenebilir.

Lupus hastalığında, bağışıklık sistemi aşırı aktifleşir ve vücuda zarar verir. Bu, özellikle eklem ve ciltte döküntüler, ağrılar, halsizlik gibi belirtilerle kendini gösterir. Lupus tedavisinde bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Tedavi edilmediği takdirde böbrek yetersizliği, kalp hastalıkları ve inme gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Modern tedavi yöntemleri ile lupus hastalarının yaşam süresi artmış ve hastalığın kontrolü sağlanabilmiştir.

4. Behçet Hastalığı

Behçet hastalığı, vücudun birçok sistemini etkileyen, özellikle ağızda ve genital bölgede aftlar, ciltte döküntüler ve gözde iltihaplarla kendini gösteren bir hastalıktır. Türkiye, Behçet hastalığının en sık görüldüğü ülkelerden biridir. Genetik yatkınlık, Behçet hastalığının gelişiminde önemli bir rol oynar. Hastalık, damarlarda iltihaplanmaya yol açabilir ve ciddi vakalarda körlük, kalıcı felç ve damar tıkanıklıkları gibi komplikasyonlara yol açabilir.

Behçet hastalığı tedavisinde, bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanılır. Göz ve beyin tutulumunun önlenmesi için erken tedavi başlanmalıdır. Hastalığın şiddeti kişiden kişiye değişir ve yaş ilerledikçe hastalık belirtileri genellikle azalır. Bununla birlikte, tedaviye devam edilmesi önemlidir.

5. Fibromiyalji

Fibromiyalji, vücutta yaygın ağrılarla birlikte seyreden, iltihaplı olmayan bir hastalıktır. Genellikle kaslarda ve eklemlerde ağrı, yorgunluk ve uyku bozuklukları ile kendini gösterir. Bu hastalık, stres, depresyon, kaygı bozukluğu ve anksiyete gibi psikolojik durumlarla birlikte görülebilir.

Fibromiyalji, genellikle romatizmal hastalıkları taklit ettiği için hastalar sıklıkla romatologlara başvurur. Ancak, fibromiyalji, organlarda hasar ve iltihaplanmaya neden olmaz. Tedavisinde, ağrı yönetimi ve antidepresan tedavileri kullanılır. Ayrıca, egzersiz ve stres yönetimi (yoga, pilates gibi) tedaviye yardımcı olabilir.

6. Osteoartrit (Eklem Kireçlenmesi)

Osteoartrit, eklemdeki kıkırdak dokusunun zamanla aşındığı ve eklemdeki kemiklerin birbirine sürtünmesi sonucu ağrı, şişlik ve hareket kısıtlılığına yol açan bir hastalıktır. Genellikle yaşlanma sürecinin bir parçası olarak görülür. Osteoartrit, özellikle diz, kalça, eller ve omuzlarda yaygındır.

Tedavi, genellikle ağrı kesiciler, fizik tedavi ve egzersizle yapılır. Eğer eklemde ciddi hasar oluşmuşsa, cerrahi tedavi (total eklem protezi) gerekebilir. Osteoartrit tedavisinde sıcak-soğuk uygulamalar ve kas güçlendirici egzersizler de faydalı olabilir.

7. Gut Hastalığı

Gut, eklemlerde ürik asit birikmesinin neden olduğu ağrılı bir hastalıktır. Genetik yatkınlık, obezite, aşırı alkol tüketimi ve bazı ilaçlar, gut hastalığının tetikleyici faktörlerindendir. Gut hastalığının en belirgin özelliği, genellikle büyük ayak parmağında ani başlayan şiddetli ağrıdır.

Gut tedavisinde, ürik asit seviyelerinin düşürülmesine yönelik ilaçlar kullanılır. Ayrıca, alkol tüketimi sınırlandırılmalı ve sağlıklı bir diyet önerilmelidir. Gut hastalığı tedavi edilmezse, eklemde kalıcı hasara yol açabilir.

8. Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF)

Ailevi Akdeniz Ateşi, çocukluk çağında başlayan ve tekrarlayan ateş, karın ve eklem ağrıları ile karakterize bir genetik hastalıktır. Türk toplumunda sıkça görülür ve tedavi edilmediği takdirde böbrek yetmezliği (amiloidoz) gibi ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Kolşisin, FMF tedavisinde kullanılan ana ilaçtır ve hastaların ömür boyu kullanması gerekir.

Romatizmal Hastalıklarda Tedavi ve İlaçlar

           Romatizmal hastalarda tedavi bazı istisnalar dışında genellikle çok uzun süreli olup, ömür boyu sürebilir. Romatizmal hastalıklarda kullanılan ilaçların genelde bağışıklık sistemini baskıladığı düşünülse de bu etki tüm ilaçlarda gözlenmez. Bazı ilaçlar ve yan etkileri aşağıda özetlenmiştir.

Kortizon: Romatoloji pratiğinde çok sık kullanılan iltihap kurutucu (anti-inflamatuvar) etkisinden faydalanılan ilaç grubudur. Özellikle hızlı etkisi nedeniyle çok sıkça reçete edilir. Yüksek doz kortizonun bağışıklık baskılayıcı, kan şekeri ve tansiyon yükseltici etkilerine ilave kemik erimesine yol açabildiği bilinmektedir. Düşük doz kortizonda ise bu tür olumsuz yan etkilerin görülme ihtimali oldukça azdır. Yüksek doz kortizon alan hastalarda tuz ve şeker kısıtlı diyet kilo almanın önüne geçmek için önemlidir (düşük doz alanlarda gerekli değil). Uzun dönem romatizmal hastalığı olan ve kortizon kullanan hastaların 50 yaşından sonra en az 2 yılda bir kemik mineral dansitometresi (DEXA) yaptırmaları kemik erimesi (osteoporoz) taraması amacıyla önerilir. Kortizon kullanımı dışında kontrol altına alınmayan romatizmal hastalıkların birçoğunun kendisi de osteoporoza neden olmaktadır.

Geleneksel sentetik ilaçlar:

1.     Metotreksat: İlacın prospektüsünde antineoplastik (kanser tedavisinde kullanılan ilaç) olduğu yazsa da romatoloji pratiğinde kanserde kullanılan dozların çok çok altında kullanılır (100 de bir civarı). Oldukça sık kullanılan bir ilaç olup hem ağızdan hem de cilt altı formu haftada bir uygulanır. Beraberinde folik asit (folbiol) metotreksattan farklı günlerde olmak kaydıyla mutlaka alınmalıdır, aksi halde yan etki sıklığı artacaktır. Kan değerlerinde düşme ve karaciğer enzimlerinde artış yapabilir.  Metotreksat başlandıktan sonra 2-4 hafta içinde kan sayımı (hemogram) ve karaciğer enzimleri görülmelidir. En belirgin yan etkisi ilaç alımından sonra oluşan bulantı, başağrısı ve halsizlik hissidir. Bağışıklık sisteminde belirgin baskılanma yapmaz. Gebelikte ve emzirmede kullanılamaz.

2.     Leflunomid: Günde bir ağızdan alınır.Tolere etmesi kolay bir ilaçtır. Kan değerlerinde düşme ve karaciğer enzimlerinde artış yapabilir.  İlacı başlandıktan sonra 2-4 hafta içinde kan sayımı (hemogram) ve karaciğer enzimleri görülmelidir. Bağışıklık sisteminde belirgin baskılanma yapmaz. Gebelikte ve emzirmede kullanılamaz.

3.     Sülfasalazin (salazopyrin): Bağışıklık sistemini baskılamaz. Allerjik reaksiyon hızlı başlanılan olgularda görülebilir. Kan değerlerinde düşme ve karaciğer enzimlerinde artış yapabilir. İlacı başlandıktan sonra 2-4 hafta içinde kan sayımı (hemogram) ve karaciğer enzimleri görülmelidir. Gebelikte ve emzirmede kullanılabilir.

4.     Hidroksiklorokin (plaquenil): Günde 1-2 kez ağızdan alınır. Bağışıklık sistemini baskılamaz. Gebelikte ve emzirmede kullanılabilir. Başlandıktan sonra rutin kan tahlili bakmaya gerek yoktur. En önemli yan etkisi uzun dönemde gözde birikim olup bu ihtimal 10 yılda %3,5 dur. Bu nedenle hastalara yılda bir göz muayenesi önerilir. Pandemi döneminde söylenen kalp ile ilgili yan etki romatoloji pratiğinde kullanılan dozlarda gözlenmez.

Biyolojik/Hedefe yönelik ilaçlar

            Bu gruptaki ilaçlar son 20 yılda kullanıma girmiş olup akıllı ilaç grubundadır. Özellikle geleneksel tedavilere yanıt vermeyen hastalarda kullanılırlar. Çok pahalı olduklarından dolayı kullanımları geri ödeme kurumlarınca belli şartlara bağlanmıştır. Büyük çoğunluğu bağışıklık sisteminde genel bir baskılama yapmaz ancak bir kısmı tüberküloz (verem) riskini arttır. Bu nedenle istisnalar hariç büyük kısmında tüberküloz taraması ilaç başlanmadan önce gereklidir. Tüberküloz açısından taramada kuşku olan hastalara koruyucu verem tedavisi biyolojik ilaçla eş zamanlı başlanır. Verem için koruyucu ilaç tedavisi süresi 9 aydır. Genel olarak koruyucu ilaç kullanmayanlarda verem riski ilaçtan ilaca değişkenlik göstermekle birlikte %5’i geçmez (koruyucu tedavi ile bu risk daha da azalır).

             Biyolojik veya hedefe yönelik ilaçlarla ilgili diğer bir husus kanser konusu. Bazı biyolojik ilaçların kanser öyküsü olanlarda kullanılması önerilmez. Kanser öyküsü olmayanlarda ise biyolojik ilaç kullanımı ile kanser gelişimi açısından çelişkili sonuçlar vardır. Kanser öyküsü olmayan bu ilaçları kullanan hastalarda ilave bir kanser taraması önerilmemektedir. Biyolojik/hedefe yönelik tedavi alan hastaların tüm toplum için önerilen rutin kanser taramaları yaptırması önerilir (50 yaşın üzerinde mammografi ve kolonoskopi rutin kanser taramaları gibi).

İmmünsüpresif İlaçlar

            Bu gruptaki ilaçlar genelde organ sorunu veya hayatı tehdit eden hastalığı olanlarda kullanılır. Bağışıklık sistemini az ya da çok baskılarlar. Siklofosfamid (Endoxane), Azatiyopürin (İmuran), Mikofenolat mofetil (cellcept, mofecept, myfortic), Siklosoporin (sandimum), Takrolimus (prograf) bu gruptaki ilaçlardır. Bu tedaviyi alan hastaların 38 ve üzeri ateşi olmaları durumunda en yakın sağlık kuruluşu aciline başvurmaları gereklidir.

Özetle:

Romatolojik hastalıklar, erken teşhis ve uygun tedavi yöntemleri ile yönetilebilen hastalıklardır. Her bir hastalığın kendine özgü tedavi yaklaşımları vardır ve uzman bir romatolog tarafından izlenmesi önemlidir. Bu hastalıkların çoğu, doğru tedavi ile hastaların yaşam kalitesini iyileştirebilir ve hastaların normal hayatlarına devam etmelerini sağlayabilir. Eğer romatolojik bir hastalığınız olduğunu düşünüyorsanız, zaman kaybetmeden bir uzmandan yardım almak sağlığınız açısından büyük önem taşır.

İÇİNDEKİLER

Önemli Yazılar