Ülkemizde her yıl yaklasik 300 bin kisi kalp krizi geciriyor ve bu sayının üçte biri yani 100 b in kişi yaşamını yitiriyor. Hayatta kalanların yaklasık 120 bininin ilk bir yıl içinde tekrar kalp krizi gecirdiği belirtiliyor. Avrupa Kalp ve Damar Cerrahisi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Kolan International Hospital Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ergun Demirsoy, Türkiye’de ölüm nedenleri arasında yüzde 40 ile kalp hastalıklarının ilk sırada yer aldığını, ülkemizde 300’ün üzerinde kalp merkezinde her yıl yaklaşık 80 bin açık kalp ameliyatı yapıldığını söylüyor.
KLASİK BY-PASS’IN HASTALARI ZORLAYAN YAN ETKİLERİ
By-Pass ameliyatı olan hastaların en büyük problemleri, “sternum” adı verilen göğüs kemiğinin kesilmesinden kaynaklanıyor. Ameliyat sonrasında, hareket ederken veya öksürürken ağrı tüm hastaların en çok şikayet ettikleri semptomların başında geliyor. Ameliyattan sonra bu kemiğin tamamen kaynaması minimum 1.5 ayı buluyor. Bazen hastalar bu süre icinde göğüs korsesi kullanmak durumunda kalırken bazıları sürekli bir yastıkla dolaşıp öksürürken bu yastığı göğüslerine bastırarak ağrıyı azaltmaya çalışıyorlar. Kimi zaman göğüs kemiğinin iylesmesinde de problem yaşanıyor. Bu bölgede enfeksiyon gelişip tedavisi aylar sürebiliyor. Kemiğin kaynamasında problem olduğunda tekrar ameliyatla düzeltilmesi durumuyla karşılaşılabiliyor. Prof. Dr. Ergun Demirsoy, klasik metotla (göğüs kemiği kesilerek) yapılan ameliyatlardan sonra hastaların günlük yaşamlarına dönmesinin minimum 1.5-2 ayı bulduğuna dikkat çekerek, “Bu hastalara belli bir zaman sırt üstü yatmaları öneriliyor. Araba kullanmalari için ise 1.5 ay kadar beklemeleri gerekiyor” diyor.
GÖĞÜS KAFESİ AÇILMADAN AMELİYAT
Peki sorunun çözümünü göğüs kafesi açılmadan sağlayan bir yöntem bulunuyor mu? Prof. Dr. Ergun Demirsoy, “Bazı kapak ameliyatları için bir süredir göğüs kafesi açılmadan ameliyat yapılmaktaydı. Ancak, by-pass ameliyatında tüm damarların değiştirilebilmesi amacıyla göğüs kafesini açmadan işlem yapılması çok kısa süredir gerçekleştiriliyor.
Bu yöntem, ‘kapalı by-pass’, ‘Mini by-pass’ veya ‘minimal invaziv by-pass’ gibi isimlerle anılıyor. By-pass ameliyatı uygulanacak her hastayı bu kapalı metotla ameliyat edip tüm damarlarını değiştirebiliyoruz”diyor.
MİNİ BY-PASS’IN AVANTAJLARI
Bu ameliyatların klasik göğüs kafesi kesilerek yapılan by-pass ameliyatlarına göre çok önemli avantajları bulunuyor. Mini by-pass yöntemi ile yapılan ameliyatlarda;
*Hastanın ameliyat sonrası herhangi bir kemiği kesilmediği icin cok az ağrısı oluyor.
*Küçük kesi nedeniyle ameliyatta ve sonrasında cok daha az kan kullanılıyor.
*Yoğun bakımda ve hastanede kalma süresi cok daha kısa olup hastalar çoğunlukla 4. gün evlerine rahatlıkla gidebiliyor.
*Bu işlemin uygulandığı hastalar normal yaşamlarına (sosyal ve iş anlamında) cok daha ereken dönüş yapabiliyor.
*Hastalar ameliyat sonrası her tür pozisyonda uyuyup, 15 gün icinde araba kullanabiliyor.
*Kesinin çok küçük olması (6-8 cm) kozmetik açıdan hastaları cok memnun ediyor ve birkac ay sonra bu hastaların mini by-pass ameliyatı olduğunu anlamak çok zor oluyor.
*Kapalı ya da mini by-pass adı verilen bu metotda, göğüs kemiği ya da herhangi bir kemik kesilmiyor ve tüm ameliyat 6-8 cm’lik bir kesi ile kaburgalar arasından girilerek gerceklestiriliyor.
*Bunun dışında, bacaktan damar kullanılacağı durumlarda bacağa kesi yapmadan kamera ile tüm bacak damarı endoskopik olarak çıkartılabiliyor.
MİNİ BY-PASS KLASİK BY-PASS’IN YERİNİ ALABİLİR Mİ?
Prof. Dr. Ergun Demirsoy, “Bu yontem gelecekte klasik by – pass cerrahisinin yerini alabilir mi” sorusunu, “Günümüz modern toplumunda insanlar doğal olarak ameliyat sonrasında çok ağrı duymadan, ameliyat sonrası yoğun bakımda veya hastanede cok fazla kalmadan bir an önce evlerine giderek sosyal ve iş hayatlarına dönmek istiyorlar.Yazın tatile gittiklerinde büyük bir ameliyat kesisi ile deniz kenarında dolaşmak istememek gibi arzuları dikkate alırsak mini by-pass’ın gelecekte klasik by-pass’ın yerini alacağını rahatlıkla söyleyebilirim”diyor.