İÇİNDEKİLER
Güneş ışınları hayatın idamesi için vazgeçilmez bir kaynak olup özellikle D vitamini yapımında etkilidir. Psoriasis (sedef), akne, bazı ekzemalar ve raşitizm gibi bir takım hastalıklar üzerinde de iyileştirici etkisi bulunmaktadır. Ayrıca güneşli havaların insanların psikolojik durumunu düzeltici etkisinin olduğu ve yaşama canlılık getirdiği de bilinmektedir.
GÜNEŞ IŞINLARININ İSTENMEYEN YAN ETKİLERİ NELERDİR?
Güneş yanığı, pigmentasyon artışı, fotoyaşlanma, fotokarsinogenez, fototoksik ve fotoallerjik deri hastalıkları, derinin immün sisteminin baskılanması ve katarakt oluşumudur. Son yıllarda sıcak yerlerde tatil yapılmasının, güneşlenme alışkanlığının ve dışarıda yapılan sporların artması, endüstride kullanılan ve teknoloji ile hayatımızın her alanına girebilen artifisyel UV yayan çeşitli cihazların çok kullanılması ile insanlar yoğun olarak UV’ye maruz kalmaktadır. UV’ye maruz kalmanın artması ile birlikte UV’nin zararlı etkileri de son yıllarda artış göstermektedir.
Deri kanserleri giderek büyüyen bir sağlık problemidir. Her yıl dünya genelinde kabaca 2-3 milyon nonmelanomal deri kanseri, 13 milyon da melanomal deri kanseri gözlenmektedir. Epidemiyolojik çalışmalar erken yaşlarda tek bir kez bül oluşturacak kadar şiddetli güneş yanığı gelişiminin erişkin çağlardaki melanoma insidansını iki kat artırdığını göstermiştir. Gençlerin % 72.4-83’ünün yaz talinde en az bir kez, % 36’sının ise üç ya da daha fazla güneş yanığı hikayesi verdiği bildirilmiştir. İnfant ve çocuklarda ise % 53 oranında yanık oluştuğu bildirilmiştir. UV ışınlarının en çok zarar verdiği organlardan biri de gözlerdir. Dünya genelinde her yıl 12-13 milyon insan katarakttan kör olmakta, bu insanların çoğunu özellikle Hindistan ve Pakistan gibi ekvatora yakın bölgedeki insanlar oluşturmaktadır.
Son 20 yılda insanların bronzlaşma merakının artması nedeniyle ultraviyole etkisini daha fazla göstermektedir. İnsan ömrünün uzaması da ultraviyolenin etkisinin ortaya çıkmasına yeterli zamanı tanımaktadır.
Deri tümörleri içinde en kötü seyre sahip olan malign melanom en az görülen deri tümörü olmasına rağmen insidansı süratli artmakta olup yaşam süresi içinde görülme riski kadınlar için %1.2, erkekler için %1.7’ye ulaşmıştır. Non-melanom deri kanserleri ise dünyada en sık görülen maligniteler olup yılda yaklaşık 1 milyon civarında olgu tespit edilmektedir. Yaşam süresince bazal hücreli karsinom (BHK) gelişme riski %30 olarak bildirilirken, skuamöz hücreli karsinom için %10 riskten söz edilmektedir.
INSİTU KARSİNOMLAR
- Aktinik Keratoz (AK): Skuamöz hücreli karsinomun öncüsü olarak kabul edilen aktinik keratozlar açık tenli bireylerde 40 yaş üzerinde en sık raslanan prekanseröz lezyonlardır. Yapılan çalışmalar AK’ ların insitu karsinom olduklarını göstermiştir. Aktinik keratozlar kümülatif ultraviole hasarı sonucu gelişirler. Bu yüzden aktinik keratozları olanlar BHK, SHK ve MM gelişme riski yönünden dikkatle takip edilmelidir. Aktinik keratozlar en çok güneşe açık olan bölgelerde özellikle yüzde ve el sırtlarında yerleşirler.
- Aktinik Keilitis: Alt dudak yerleşimli özel bir aktinik keratoz formudur.
- Bowen’in İntraepidermal Karsinomu: Vücudun herhangi bir yerinde bulunabilir. Deri seviyesinde yanlara doğru yayılım gösteren pembe kırmızı üzeri skuamlı (kepekli) bazan krutla örtülü plak şeklinde görülür.
- Queyrat Hastalığı: Bowen hastalığının penis üzerinde lokalize olan tipidir. Intraepidermal karsinomdur.
- Vulval İntraepitelyal Neoplazi (VIN): Vulvada lokalize olan intraepitelyal bir insitu karsinomdur.
- Kornu Kütane: Displazi ve hiperkeratozun çok daha belirgin olarak yer aldığı aktinik keratoz formudur.
Aktinik keratozların tedavisinde kriyoterapi, imikimod, 5-fluorourasil, küretaj, fotodinamik tedavi kullanılmaktadır.
NON-MELANOM DERİ TÜMÖRLERİ
Bazal hücreli karsinom (BHK) ve skuamöz hücreli karsinom (SHK) non-melanom deri kanserleri olarak isimlendirilmektedir. Skuamöz hücreli karsinomların oluşumunda ultraviyolenin etkisi çok daha belirgindir. Skuamöz hücreli karsinomların ense ve baş bölgesi gibi ultraviyole ışınımına en fazla maruz kalan bölgelerde ortaya çıkması bu ilişkinin en önemli kanıtıdır. Bazal hücreli karsinomlar ise güneş ışınlarının en fazla etkilediği bölgelerde değil gözün buruna yakın olan köşesi, kulak arkasında da gelişebilmektedir.
Bazal hücreli karsinomlar SHK’ ların aksine el sırtlarında ve kollarda görülmemektedir. Bazal hücreli karsinomların %85’i baş boyun bölgesinde ve %25-30’u burun üzerinde yerleşir. Burun üzeri BHK’ların en fazla görüldüğü lokalizasyonu oluşturur. En fazla ultraviyole hasarının oluştuğu el sırtlarında ise nadiren görülür. Ayrıca güneş ışınlarından korunmuş bölgelerde de örneğin genital bölgede ve göğüslerde de BHK gelişebilir. Siyah ırkta nadiren görülür. En fazla 40’lı yaşlardan sonraki yaşam sürecinde görülmekle beraber her yaşta ortaya çıkabilir. Daha erken yaşlarda ortaya çıkmasının nedeni daha fazla ultraviyoleye maruz kalmakla ilgili olabilir. BHK’lar genelde yavaş bir seyir izler ancak özellikle ileri yaşlarda birdenbire büyüyerek hızlı bir progresyon gösterebilir. Bazal hücreli karsinom skar dokusu, yanık zemini gibi bölgelerde de gelişebilir, genellikle travmadan 3 ay-7 yıl veya daha uzun süre sonra ortaya çıkmaktadır. Tedavi tümörün cerrahi olarak çıkarılması, cerrahi olarak çıkartılamayan olgularda ise radyoterapidir.
Non-melanom deri kanserlerinin %20’sini skuamöz hücreli karsinomlar oluşturur. BHK’ların aksine metastaz yapma riskleri vardır. Çoğunlukla orta ve ileri yaşlarda ortaya çıkar. Skuamöz hücreli karsinomların oluşumunda UVB önemli rol oynar. Çocukluk çağında çok fazla güneş ışınımına maruz kalmak, güneş yanıkları, radyasyon, mavi gözlü sarışın veya kızıl saçlı olmak, açık havada çalışmak, çilli deri yapısına sahip olmak, yüz bölgesinde kılcal damarlarda artış görülmesi risk faktörlerini oluşturur. Genital bölgede yerleşimli olan skuamöz hücreli tümörlerde insan papillom virusu tip 6 ve 11, tırnak çevresine yerleşen tümörlerde tip 16’nın tespit edilmesi viral etkenlerin de risk oluşturduğunu düşündürmektedir.
Bağışıklık sisteminin baskılanması SHK riskini önemli ölçüde artırmaktadır. Transplantasyon hastalarında bu risk artar. Lezyonlar çoğunlukla erkeklerin saçlı derisinde bulunur. Saçı dökülmüş erkeklerde saçların koruyuculuğunun ortadan kalkması ile UV hasarı daha fazla gözükür. Alın, kulaklar, el sırtları aktinik keratozların en sık görüldüğü diğer bölgeleri oluşturur.
SHK’lar aktinik hasarlı bölgede gelişebileceği gibi yanık, kronik radyodermatit ve ülser zemininde de gelişebilir. SHK’ların metastatik potansiyelleri; büyüklükleri, lokalizasyonları, differensiasyon dereceleri, perinöral tutulumun varlığı ve invazyonun derinliği ile yakından ilgilidir. SHK’lar genelde öncelikle lenf nodlarına metastaz yaparlar. Bireyin immünolojik durumu da SHK’nın metastaz potansiyelini etkiler. Kronik kortikosteroid tedavisinde olan hastalar, lenfoproliferatif hastalığı olanlar ve böbrek transplantasyonu geçirenlerde gelişen SHK’lar daha fazla metastaz riski taşır. Tedavi tümörün cerrahi yöntemle çıkarılmasıdır.
GÜNEŞ IŞINLARINDAN KORUNMADA GİYİSİLERİN ROLÜ
Birçok ülkede güneş maruziyetini azaltmak için başlatılan eğitim kampanyalarının sonucunda halk UV ışınlarının zararları konusunda giderek duyarlı olmaya başlamıştır. Çoğu insan yaz aylarında kendilerini UV etkisinden korumak amacıyla şapka, gözlük, güneşten koruyucu krem ve koruyucu giysiler kullanmaya başlamıştır. Avusturalya dünyada deri kanserlerinin en sık rastlandığı ülkedir. Gün ortasında güneş altında kalma zorunluluğunda güneşin zararlı etkilerinden korunmak için geniş kenarlı şapka ve bir gömlek en basit, en etkili ve doğal korunma yöntemidir. Güneşten korunmada giysi dışında kalan bölgelere uygulanan güneşten koruyucu kremlerin korunmayı güçlendirmek amacıyla kullanılması gerektiği bildirilmiştir. Bu ürünler solar ısının bir kısmını absorbe ederek veya yansıtarak koruyucu özellik gösterirler.
Güneşten koruyucu kremlerin irritasyon etkileri, uygulamanın sık aralıklarla tekrarlanma gerekliliği gibi dezavantajları vardır. Koruyuculuklarına güven nedeniyle daha fazla güneşe maruz kalınması güneşin istenmeyen etkilerinin artmasına yol açabilir. Ayrıca giysilerin kullanımı güneşten koruyucu kremlerin iki saatte bir tekrarlayan uygulamalarından daha kolaydır. Şapkalar en iyi gölge yapıcı giysilerdir, ne kadar geniş kenarlı olurlarsa o kadar iyi koruma sağlarlar. Yüzün güneşten korunmasında 10 cm veya daha geniş gölge yapan şapka önerilir. Geniş kenarlı şapkalar başın korunması yanısıra yüz, boyun, ense ve hatta gözlerin korunmasında etkilidirler.
GÜNEŞ KORUYUCULARI
En mükemmel bakımla bile derimiz tüm diğer doku ve organlar gibi yaşlanır. Bu doğal yaşlanma biyolojik, kronolojik veya intrensek yaşlanma olarak adlandırılmaktadır. Çevresel faktörler (ısı, ışık, rüzgar, kimyasal maddeler, sigara) yaşlanmayı hızlandırırlar. Bunlar içinde en zararlısı güneş ışınlarıdır. Güneş ışınlarının yol açtığı yaşlanma ise fotoyaşlanma olarak isimlendirilir. UV ışınlarının zararlı etkileri UV’ye maruz kalma süresi ve sıklığına, bulunulan yerin ekvatora uzaklığına, güneş ışınlarının yoğunluğuna, genetik olarak belirlenen deri rengi ve fototipine bağlıdır. UV ışınları UVA (320-400 nm), UVB (290-320 nm) ve UVC (200-290 nm)’den oluşmaktadır. Yeryüzüne ulaşan ışınların %5-10’u UVB, %90-95’i ise UVA’dır. UV ışınlarının akut ve kronik zararlı etkilerinden korunmak için uygun giysiler, şapka, şemsiye, güneş gözlüğü kullanımı, saat 10.00-15.00 arasında dışarıya çıkılmaması yanı sıra mutlaka güneş koruyucuları kullanılmalıdır.
İDEAL BİR GÜNEŞ KORUYUCUSUNUN ÖZELLİKLERİ
- Güneş ışını dalga boylarını tam olarak önlemelidir.
- Stratum korneuma (derinin en üst tabakası) kolayca girip, sıkı yapışmalıdır.
- Suya, denize, terlemeye, buharlaşmaya ve sürtünmeye dayanıklı olmalıdır.
- Sık uygulama istememelidir.
- Uygun bazda yeterli konsantrasyonda çözünebilmelidir.
- Kokusuz ve renksiz olmalıdır.
- Deri pH’sı, vücut ısısı ve UV etkisiyle bozulmamalıdır.
- Toksik, irritan ve duyarlandırıcı olmamalıdır.
Güneşten koruma faktörü (SPF), ürünün cildi güneş yanığına karşı koruyabilme yeteneğini gösterir. SPF değeri yüksek bir ürünün koruma etkinliği de daha yüksektir. Kimyasal koruyucuların yan etkileri arasında sistemik etkiler yoktur. Kontakt dermatit, irritan, allerjik, fototoksik ve fotoallerjik reaksiyonlar gibi lokal kutanöz yan etkilere neden olabilmektedirler. Etkin bir korunma için güneşe maruz kalan tüm deri bölgelerine 2 mg/cm2 miktarında güneşten koruyucu uygulanmalıdır. Uygulama güneşe maruziyetten en az yarım saat önce yapılmalı ve yıkanma, yüzme gibi suyla temas veya aşırı terleme durumlarında mutlaka tekrarlanmalıdır. Sonuç olarak günümüzde üretilen güneşten koruyucu ürünler hem UVA hem de UVB’ye karşı koruyucu olmaları hem de yaygın kullanımlarına karşın bildirilen yan etkilerinin az olması nedeniyle güneşten korunma önlemleri arasında önemli bir yer tutmaktadır.